Hangi Kitap?

17 Kasım 2014 Pazartesi

Harry Potter ve Felsefe Taşı - J.K. Rowling


Harry hayatından nefret ediyordu. Hiçbir zaman normal bir çocuk olamamıştı. -teyzesi Petunia ve eniştesi Vernon'a göre. Halbuki ne kadar normal biri olsa da onlar yaptığı en ufak bir şeye kızıyor ve ceza veriyorlardı. Annesi ve babası hayatta olsaydı reklamlardaki çocuklar gibi mutlu ve normal olabilirdi. Ama Harry normallikten olabildiğine uzak bir çocuktu. Yine merdiven altındaki odasında (ya da kilerde) bunları düşünüyordu ki eniştesi salondan mektupları getirmesi için bağırdı. Harry emirlere uyup gelen mektupları almaya gitti. Mektupları gözden geçirirken içlerinden birinin kendi adına yazılmış olduğunu gördü. Bu bir yanlışlık olamazdı çünkü adres merdiven altındaki dolap olarak bitiyordu. Daha zarfı bile açmamışken kuzeni Dudley mektubu elinden kaptı ve "Baba! Harry mektuplarını karıştırıyor!" Vernon enişte mektubu inceledi ve anında sinirlendi. Mektubu yırtarak şömineye attı derken şöminenin içinden aynı mektup çıktı. Sonra bir tane daha, bir tane daha, bir tane daha... Kapıdan pencereden her yerden mektup yağmaya başlamıştı. Ama yine Harry birini bile okuyamadan kendini arabanın içinde evlerinden çok uzağa, eski yazlıklarına giderken buldu. Vernon enişte Harry'i (ve kalan herkesi) kaptığı gibi arabaya sürüklemişti. Geldiklerinde de "MEKTUPLAR YOK!" diye sevinmişti. Harry olanları kavramaya çalışırken -ve uyumaya- kapıdan tok bir ses geldi. İkinci bir sesle kapı yere yıkıldı. Dev gibi bir adam içeri gelip "Harry! Seni son gördüğümde bir bebektin! Neyse, doğum günün kutlu olsun Harry!" ve ona üzerinde "Mutlu yıllar, Harry" yazan bir pasta uzattı. Harry girdiği şoktan çıkmaya çalışırken "Sen kimsin?" diyebildi. "Ben Hogwarts'ın bekçisi Hagrid'im. Hogwarts'ı biliyorsun tabi." "Şey-hayır." Hagrid'in yüzündeki ifadeyi görünce, "Özür dilerim." "Özür mü diliyorsun? Bu onların suçu!" diyerek eniştesiyle teyzesini gösterdi. "Mektupların eline geçmediğini biliyordum ama bu kadarına da pes! Annenle babanın her şeyi nerede öğrendiğini merak etmedin mi hiç!?" "Her şeyi derken-?" "NASIL HER ŞEYİ Mİ? Yani sen hiçbir şey bilmediğini mi söylüyorsun?!" Harry sinirlenmişti. "Elbette birkaç şey biliyorum. Toplama çıkarma yapabiliyorum." Vernon enişte Hagrid'in konuşmasını durdurmak ister gibiydi ama dev gibi haline karşılık korkmuştu. "Harry, sen bir büyücüsün." ve mektubu ona uzattı. Harry Hogwarts adlı bir büyücü okuluna kabul edilmişti. Tüm hayatının değiştiği anı yaşadığından haberi bile yoktu.

***

Harry Hogwarts'a kabul edilip nasıl hayatı değiştiyse, sizin de bu kitapla hayatınız değişecek. Zaten bu tip serileri sevenler için Harry Potter serisi eşsizdir. Zaten bu dünyada kitap okumayı sevip de Harry Potter duymayan yoktur. Bu kitabı en az beş kere okumuşumdur ve sonraki okumalarımda ne kadar ne olacağını bilsem de kitap beni hiç sıkmadı. Sizi de sıkmayacağından eminim. İyi okumalar^^

Yayınevi: YKY
Orjinal adı: Harry Potter and The Philiosopher's (Sorcerer's) Stone

Serinin tüm kitaplarının filmleri çekildi ama ben daha yeni yazmaya başlıyorum. Yine de kitabın filmini izlemedim diyorsanız aşağıdan film afişine tıklayarak fragmanını izleyebilirsiniz.



Her Güne Bir Kitap

15 Kasım 2014 Cumartesi

Evrenin Sonundaki Restoran - Douglas Adams

Başlangıçta Evren yaratıldı ve bu birçok kişiyi kızdırdı. Yine de birçok ırk evrenin bir tanrı tarafından yaratıldığını düşünmüş ve çeşitli şeylere inanmışlardır. Ayrıca yine birçok ırk Evren'e dair açıklamalar bulmak için epey çalışmışlardır. Örneğin bir ara süperzeki bir ırk Hayat, Evren ve Her Şeye Dair Nihai Cevabı bulmak için daha da süperzeki olan Derin Düşünce adında bir bilgisayar inşa etmişlerdir. Derin Düşünce yedi buçuk milyon yıl boyunca Nihai Soru'nun cevabını araştırıp hesaplamış ve en sonunda cevabın kırk iki olduğunu söylemişti. Cevaba sinirlenen süperzeki ırk ise cevabı kabullenmemiş ama bilgisayar Nihai Soru'nun gerçek bir soru bile olmadığını söylediğinde, Nihai Soru'yu bulabilmesi için başka bir bilgisayar inşa etmeye başlamışlardır. Yerküre denilen bu bilgisayar neredeyse bir gezegen boyutundadır ve üstünde bir bilgisayarın parçası olduklarından habersiz maymunumsu yaratıklar bile vardır. Ama ne yazık ki Yerküre tarafından Nihai Soru'nun öğrenilmesine beş dakika kala milyonlarca yıllık proje Vogonlar tarafından yok edilmişti ve her şey sonsuza dek kaybolmuştu. Ya da öyle sanılıyordu çünkü bu tuhaf maymunumsu yaratıklardan ikisi sağ kalmıştı. Hayat, Evren ve Her Şeye Dair Nihai Cevabı ve Nihai Soru'yu bulmak için yapılan projeden geriye kalan tek şey onlardı ve bir Vogon gemisi yavaşça onlara doğru geliyordu.

***

Douglas Adams'ın komik anlatımıyla Otostopçu'nun Galasi Rehberi ikinci kitabıyla burada. Evrenin sonunda ne olduğunu merak ettiğiniz oldu mu? Douglas Adams'a göre orada bu mükemmel evrenin yok oluşunun manzarasını izlerken ızgara köfte yemek isteyenler için bir restoran var. Uzay geminize atlayıp küçük bir zaman yolculuğuyla bu restorana gidebilirsiniz. Ya da bu kitabı alıp okuyabilirsiniz. İyi yolculuklar ya da okumalar^^

Yayınevi: Kabalcı
Orjinal adı: The Restaurant at the End Of The Universe

Serinin ilk kitabı için tıkla.



Her Güne Bir Kitap

14 Kasım 2014 Cuma

Otostopçunun Galaksi Rehberi - Douglas Adams

Galaksinin haritası bile olmayan ıssız bir köşesinde, küçük bir güneşin etrafında tamamıyla önemsiz mavi-yeşil renkli bir gezegen döner. Gezegenin maymundan gelen halkı o kadar ilkeldir ki kol saatinin hala etkileyici bir icat olduğunu düşünürler. Halkın çoğu mutsuzdu. Bunun için birçok çözüm önerilmişti ama çoğu yeşil renkli kağıtların hareketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı ki mutsuz olanlar, kağıt parçaları değildi.
Daha sonradan bir Perşembe günü kafede oturan bir kız bir anda ters giden şeyin ne olduğunu farketti ama daha birilerine söyleyecek zamanı bile bulamadan aptal bir felaket yaşandı ve bu fikir sonsuzda dek kayboldu.


Otostopçu'nun Galaksi Rehberi'nin öyküsü, bir evle başlıyordu. Çok da güzel bir ev değildi ve bu ev koskoca galakside sadece Arthur Dent için önemliydi. Büyük olasılıkla da şans eseri bu evin onun yaşadığı yer olmasıydı. Aslında bu Perşembe sabahı ev ömrünün son saatlerini yaşıyordu. Belediyenin kestirme bir yol yapmak için evi yıkacağı, Arthur'a henüz uygun bir şekilde belirtilmemişti. Arthur her zamanki gibi uyandı, pencereden baktı, büyük sarı bir buldozer gördü. Banyoya gidip dişlerini fırçaladı. Mutfakta çayını hazırlarken evinin çitlerinin yanından geçen bir buldozer daha gördü. Şimdi kahvaltısını ediyordu. Sanki gözden kaçırdığı bir şey vardı ki yer bir anda sarsılmaya başladı. Arthur'un kafasındaki tüm sarı renkli şeyler bir araya gelip bir buldozer oluşturdu. Koşarak dışarı çıktı ve kendini buldozerin önüne attı. Evinin yıkılacağını şimdi öğrenmişti. Ama görevlinin söylediğine göre belgeler neredeyse 1 yıldır yerel planlama ofisindeymiş ve istese şikayet edebilirmiş. Evinin yıkılacağından şimdi haberi oluyordu yahu!
Gökyüzünde bir anda ortaya çıkan devasa şeyleri gördüklerinde işçilerin hepsi kaçışmaya başlamıştı. Arthur ne olduğundan habersiz evinin yıkılmaktan kurtulduğunu farkedip doğrulduğunda karşısında arkadaşı Ford Prefect'i bulunca oldukça şaşırmıştı. Elinde garip vızıldayan bir nesneyi havaya doğru kaldırmış bekliyordu. "Koskoca galakside gele gele Vogonlar mı buraya geliyorlar?! Neyse ki havlum yanımda. Seni buradan kurtaracağım dostum, tıpkı buraya ilk geldiğimde senin beni kurtardığın gibi." Arthur arkadaşının dediği saçmalıklar karşısında gökyüzüne baktı ve daha şaşıramadan Dünya, yok olmadan önce ses üretiminde ulaşılabilecek en üst noktayı gördü. "Yerküre halkı, lütfen dikkat. Yıldız sisteminizden geçen bir hiperuzaysal ekspres yolu inşa ediyoruz ve gezegeniniz az sonra yok edilecek. İşlem iki Yerküre dakikasından kısa sürecektir. Teşekkürler." Dünyanın her yerinde anlayamamaktan doğan bir panik koptu ama kaçacak yer yoktu. Bunu farkeden Vogonlar anonsa yeniden başladı: "Bu kadar şaşırmanız anlamsız. Bütün belgeler, elli Yerküre yılı boyunca Alfa Centauri'deki planlama dairesinde duruyordu. Resmi bir şikayet için bol bol vaktiniz vardı." Anans yeniden kesildi. Bu sırada bazı bilim insanları Vogonlara bir mesaj göndermeyi başarıp bir ricada bulunmuş olmalıydı ki anons tekrar başlamıştı ama gelen ses öfkeliydi: "Alfa Centauri'ye giden olmadı da ne demek? Orası sadece dört ışık yılı uzaklıkta! Çevrenizdeki olaylarla ilgilenmediyseniz, bu sizin sorununuz! Yok etme ışınlarını harekete geçirin."
Korkunç bir sessizlik oldu.
Korkunç bir gürültü oldu.
Korkunç bir sessizlik oldu.

***

Bilim-kurgu sevenler için listede ilk ona giren kitaplardan biri. Hem güldürüp hem heyecanlandıran bir kitap ki tanıtımda olabildiğince örnek vermeye çalıştım. Ayrıca kitap çoğunlukla Nihai Soru (Evrenin, hayat'ın her şeyin cevabını veren soru.) ile alakalı ama ondan bahsetmedim çünkü serinin diğer kitaplarına yayılmış bir durumda ve tanıtımda yazmak hem uzun sürer hem de insanın hevesini kaçırabilir diye düşündüm. Yazdığım tüm kitaplar gibi yine okumanızı tavsiye ediyorum. İyi okumalar^^

Yayınevi: Kabalcı
Orjinal adı: The Hitchhiker's Guide To The Galaxy

Serinin ikinci kitabı için tıkla.

Bu kitabın da ayrıca filmi var. Filmde bazı bölümler diğer kitaplardan alınmış ve seri karıştırılmış gibi bir şey. Ayrıca film ikincisi de çıkacak gibi bitmesine rağmen sanırım pek tutmadığı için ikincisi çıkmamış. Ne kada IMDB puanı düşük olsa da bilim-kurgu sevenler için 10/10'luk bir film. Ayrıca 2005 yapımı bir film olduğundan efektleri şimdiki filmlerle karşılaştırmayın. Filmin afişine tıklayarak fragmanı izleyebilirsiniz.




Her Güne Bir Kitap

13 Kasım 2014 Perşembe

Son İsyan - James Dashner

Thomas'ı çıldırtan şey kokuydu. Neredeyse 1 aydır bembeyaz bir odada yalnız kalmak değildi. Arasıra gelen yemeklerle zamanı tahmin etmeye çalışıyordu ama onlar da düzenli olarak gelmiyor gibiydi. Ona Işıl'a yakalandığını söylemişlerdi. İnsanı insan yapan her şeyi silip süpüren, sonunda tamamen delirten berbat bir virüstü. Şimdi de ona yakalandığı hastalık hakkında düşünmesi için bolca zaman veriyorlardı. Ona, arkadaşlarına  her şeyi yapan İSYAN'dı ve bedelini ödeyeceklerdi. Thomas geçen her gün bunun için yemin ediyordu. Öfkesini yatıştırmak için her zamanki gibi kapıya bakmaya başladı. Daha önceden birçok kez kapıyı açmayı denemişti ama sadece yemek verdiklerinde alttaki küçük delik açılıyordu ki kapı açıldı. Thomas mahsur kaldığı zaman boyunca bunun hayalini kurmuştu ama şimdi bir şey diyemiyordu. İçeri Fare Adam girdi. "İyi günler, Thomas. Endişelenme birçok iyi haber alacaksın. İnan bana." Kesin bunlar da bir yalandı. Her zamanki gibi. "Peki neden Işıl'a yakalandığımı söylediniz?!" "Işıl'a gerçekten de yakalandın Thomas. Ama sende bir etkisi olmadı çünkü sen bağışıksın. Ve sokaktaki insanlar sizin gibilerden gerçekten nefret ediyorlar. Bana inandığını görebiliyorum Thomas. Sizin gibilerden en zekileri toplayıp Işıl'a bir ilaç üretmek için İSYAN'ı kurduk. Tabi grubunuzda bağışık olmayanlar da var onlar ise kontrol denekleriydi. Neyse bu kadar konuşma yeter herhalde, arkadaşlarını görmek istemiyor musun?"
Thomas odaya girdiğinde tüm arkadaşlarını güvende ve mutlu olarak görünce söyleyecek söz bulamadı. Kayranlılar, B Grubu kızları, Minho, Newt, Tava, Aris, Brenda, Jorge ve Teresa... Newt ve Minho'yla şakalaşırken Fare Adam dikkati çekmek için boğazını temizledi. "Kıymık'ı çıkarmadan önce konuşmamız gereken birkaç şey var. Bu doğru, hafızanızı geri kazanacaksınız. Ve ayrıca çoğunuz bağışıksınız. Bazı arkadaşlarınız ise değil ve maalesef çoktan Işıl'a yakalandılar. Şimdi onları açıklıyorum..."

***

Seri aynı sürükleyicilikle devam ediyor. Kitabın sonuna doğru belki James Dashner'ı öldürmek(!) isteyebilirsiniz. Her şey cevaplanıyor. Ayrıca kitabın adının yine yanlış çevrildiğini düşünüyorum ki normalde "Ölüm İlacı" gibi bir şey olması gerekiyor ve orjinal adın "Son İsyan" ile bir alakası yok. Ama WICKED (İSYAN) 'ı İsyan diye çevirdiklerinden başlık ile uyumlu olmuş. Neyse önemli olan başlık değil kitabın içeriği. İyi okumalar ^^

Bu seriye başlamadan önce derin bir nefes alın. - Deseret News

Yayınevi: Pegasus
Orjinal adı: Death Cure

Serinin ilk kitabı için tıkla.
Serinin ikinci kitabı için tıkla.



Her Güne Bir Kitap

12 Kasım 2014 Çarşamba

Alev Deneyleri - James Dashner

Kayranlılar Labirent'ten kurtulduktan sonra kurtarıcıları her şeyin sona erdiğini söylemişlerdi. Ama İSYAN'ın yalanları daha yeni başlamıştır. Thomas, Teresa ve diğerleri artık güvende olacakları sözüyle huzurlu bir biçimde uyurken Teresa aniden Thomas'ın zihninde bağırmaya başlar. "Ters giden bir şeyler var." Teresa ayrı yatakhanede olduğu için telepati yetenekleri işlerine yarıyordu ama bir süre sonra Teresa gitti. Thomas Teresa'ya ulaşamıyordu. Etrafında da bağırışlar duymaya başlayınca yataktan kalktı ve tüm Kayranlıların panik içinde olduğunu gördü. Yatakhanenin pencereleri kırılmış ve "Ben Deli'yim, beni öldürün!" diye bağıran feci şekilde yaralı ve garip davranan insanlarla doluydu. Onları kurtaran kişilerden de eser yoktu. Kapı da kitliydi. Newt yangın söndürücüyü alıp kilidi kırdı ve karanlık odaya daldılar. İçerisi garip kokuyordu. Sonunda biri ışık düğmesini buldu ve herkes manzaraya şaşkınlıkla baktı. Onları kurtaran kişiler tavanda asılı duruyorlardı. Ölülere bakmamaya çalışıp odada gezinmeye başladılar ve odadaki tek kapının üstündeki yazı herkesin ilgisini çekti. Teresa Agnes, A Grubu, Denek A1, Hain. Hain de ne demek oluyordu? Kapının kilidini bu sefer o kırdı. İçeri dalıp "Teresa?" diye seslendi ama cevap olarak sadece bir sifon sesi geldi. Bir anda utandı ama dışarı çıkanın Teresa değil tanımadığı bir erkek olduğunu farkedince anında "Sen de kimsin? Dün gece burada uyuyan kız nerede?!" "Adım Aris ve dün gece beni buraya koyduklarından beri sadece ben varım." "Ama kapıda Teresan'nın ismi yazıyor. Aris değil!" Çocuğa tabelayı gösterdi ama bir anda şoka uğradı. Teresa'nın adı yerine Aris'in ismi yazıyordu. "Dün gece seni buraya kim getirdi?" "Bilmiyorum, silahlı bazı tipler bizi kurtardı ve her şeyin yolunda olduğunu söylediler." "Nereden kurtardılar?" "Labirent'ten dostum, Labirent'ten."

***

Birinci kitaptan sonra merak patlaması yaşıyorsunuz. Kitabın anlatımından gerçekten de o dünyada bir karaktermişsiniz gibi ne olacak diye sonraki bölüme geçmeden bölümün kurgusunu kuruyorsunuz. İlk kitap küçük bir macera gibi kalıyor.

Yayınevi: Pegasus
Orjinal adı: Scorch Trials

Serinin ilk kitabı için tıkla.
Serinin üçüncü kitabı için tıkla.


Her Güne Bir Kitap

11 Kasım 2014 Salı

Ölümcül Kaçış - James Dashner (Maze Runner)

Gözlerini açtı ve hızlıca yükselen bir çeşit asansörde olduğunu farketti. Neler olduğu, buraya nasıl geldiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Hatta hiçbir şey hakkında hiçbir fikri yoktu. Hatırlamaya çalıştı. Thomas. Adı buydu. Peki neden başka hiçbir şey hatırlamıyordu? Ani bir sarsıntıyla yükselen asansör durdu. Kendini dengeleyip gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Asansörün tavanından bir anda gelen ışık karanlığa alışma çabalarının hepsini yok etti. Asansörün yukarısından bazı insan sesleri geliyordu. "Şu çıkıntıya bakın.", "Tam bir lülekafa.", "Kaç yaşında?", "Geri dönüş yok, kardeşim." Thomas doğruldu ve yukarı baktı. Herkes çocuktu. Tam olarak yetişkin biri yoktu. Ve herkes erkekti. Çocuklardan bazıları Thomas'ı yukarı doğru çekerken içlerinden biri "Tanıştığımıza memnun oldum çaylak, Kayran'a hoşgeldin." dedi.

Thomas meraktan ölüyordu. Ölmemek için etrafına bakınmaya başladı. Kayran dört tarafı büyük sarmaşıklarla kaplı taş duvarlarla çevrili garip bir yerdi. Tahtadan barınaklar ve büyükçe bir orman vardı. Sonradan fark ettiği üzere duvarda bir kapı vardı. Sonunda insanlar dağılmaya başlayınca liderleri gibi gözüken tipe "Neredeyim?" diye sorabildi. "Kötü bir yerdesin."

Thomas Kayran'ı daha iyi tanımaya başlamıştı. Buradaki herkes kendisi gibi sadece isimlerini hatırlıyorlardı ve hepsi birer ay aralıkla Kutu'dan Thomas gibi gelmişlerdi. Herkes farklı gruplara ayrılmıştı. Lider, çiftçi, temizlikçi, doğrayıcı, mezarcı... ve koşucu. Thomas nedense Newt adlı bir Kayranlı ona bunları anlatırken kendisinin anında bir koşucu olması gerektiği hissine kapılmıştı. Newt ona koşucuların labirentin haritasını çıkardıklarını ve bu yerden bir çıkış yolu aradıklarını söylediğinde ise içindeki istek daha da artmıştı. Labirent Kayran'ın kapılarının ardında olduğunu, kapıların her gece kapandığını ve labirentin her gece değiştiğini söylemişti. Thomas burada olmasa o devasa taşların hareket edebileceğini düşünemezdi bile. Kayranlılar ise labirentin gece kapanmasından memnundular çünkü onları labirentteki Izdırap Veren dedikleri yaratıklardan koruyordu. Daha önce hiçkimse bir Izdırap Veren görüp de hayatta kalmamıştı. Newt ona bunları anlatırken Thomas koşucu olacağından emindi.

***

Kitap gerçekten çok güzel ve sürükleyici. Distopya sevenlerin kitaplıklarından eksik etmemesi gerekn bir seri. Ayrıca kitabın Türkçe başlığı normalde Labirent Koşucusu olması gerekiyor ama nedense Ölümcül Kaçış diye çevirmişler. Ayrıca serinin adı da Labirent değil. Neyse kitabın başlangıcındaki tüm sorular cevaplanıyor ve ikinci kitabın soruları ekleniyor. Kitabın sonunu okumanızı da tavsiye etmem çünkü gerçekten çok sürükleyici bir kitap ve kitabın sonuna bakamadan sonuna kadar okumuş olacaksınız. Eğer ödeviniz veya başka bir işiniz yoksa bir günde bitirebilirsiniz :D

Yayınevi: Pegasus
Orijinal adı: Maze Runner

Serinin ikinci kitabı için tıkla.
Serinin üçüncü kitabı için tıkla.


Ayrıca kitabın filmi de var. Fragmanını izlemek isterseniz film afişine tıklayın :)










Her Güne Bir Kitap

31 Ekim 2014 Cuma

Cehennem Makineleri - Philip Reeve


Tom ve Hester'a artık masal gibi gelen maceraları yenilenmek üzeredir. Anchorage'daki hayat sakin ve huzurlu görünse de onbeş yaşındaki kızları Wren ailesinin gençlik maceralarına özenmektedir ve bu sıkıcı adadan kurtulup dünyayı gezmek istemektedir. Adaya gelen bir grup Yitik Oğlan'la karşılaşınca kaçma fırsatının geldiğini düşünür ancak Yitik Oğlanlar onu çok eski zamanlardan kalma "Teneke Kitap" adlı bir kitabı onlara getirmesi için kandırır. Ancak her zaman tetikte olan Hester kızının başının tehlikede olduğunu düşünüp Yitik Oğlanlar'dan bazılarını öldürür. İçlerinden biriyse korkup kızın annesinin onu da vurmaması için rehin alır ve adadan uzaklaşır. Hester ve Tom ise zamanında Yitik Oğlanlar'dan biri olan Caul(Mukoza)'un eski Salyangoz'uyla Wren'in peşine düşer. Wren annesinden bazen ne kadar nefret etse de onu kurtarması için yalvarıyordur ama tam da istediği gibi önüne daha da çok macera çıkacaktır.

***

İlk iki kitaba göre bu kitap biraz daha yavaş okunuyor. Ama yine de ilk kitaplardaki boşluklar tamamlanıyor ve yenileri ekleniyor. Ayrıca kitabın adı "Cehennem Makineleri" olsa da kitabın cehennemle bir alakası yok. Aslında burada kastedilen İz Sürücü dediğimiz robota dönüştürülmüş insanlar ve özellikle de Hester'ın eski dostu Shrike. Seriyi sevdiyseniz devam etmenizi öneririm ama dediğim gibi kitap gerçekten de daha yavaş okunuyor. Ayrıca serinin dördüncü kitabı (Karanlık Düzlük) de var ama daha okumadım. Okuduğumda ise serinin tüm tanıtımını tamamlamak üzere onu da yazacağım.

Orjinal adı: Infernal Devices
Yayınevi: ON8 yayınevi (Günışığı kitaplığında 3 ve 4. kitaplar yok.)







Her Güne Bir Kitap

27 Ekim 2014 Pazartesi

İhanet Altını - Philip Reeve


Londra kentinin yıkımından kurtulan Hester ve Tom arkadaşları Anna Fang'in hava gemisi Jenny Haniver ile dünyada dolaşıp ticaret yaparlarken liderleri Anna Fang'i öldürüp hava gemisini çaldıklarını düşünen bir grup Mobillik Karşıtları'nın saldırısına uğrarlar. Hester sayesinde birkaçını atlatmayı başarırlar ama izlerini kaybettirmelerinin tek yolu kutupların ıssız buzullarıdır. Jenny Haniver ağır hasarlı bir şekilde ilerlerken buzul bir kent olan Anchorage'a zorunlu iniş yapmak zorunda kalırlar. Kent halkının çoğu ve genç markiz Freya dışında kraliyet ailesi bulaşıcı bir hastalık yüzünden ölmüştür. Freya kenti tek başına yönetmek zorunda kalmıştır. Ayrıca her gün en güzel mücevherleri yok oluyordu ama halkından kimsenin hırsız olamayacağına emindi ve bu sıralar kutupta avlanan yağmacı kent Arkangel'e yakalanmamak için olabildiğince gözden uzak kalmaya çalışıyordu. Ayrıca Tom ve Hester'ın Gökliman'da yanlarına aldıkları tarihçiden çok bilim-kurgu yazarına benzeyen ünlü tarihçi Pennyroyal'ın da hayranıydı. Tarihçinin kitaplarında bahsettiği gibi Ölü Kıta Amerika artık Yeşil Amerika olmuştu. Buz Tanrıları ona hiçbir şey söylemediği halde rotasını Amerika'ya çevirmişti. Buz Tanrıları ona hiç konuşmamışlardı bile. Hedeflerinin gerçek olduğuna dair tek kanıt Pennyroyal'ın kitaplarıydı. Ama Pennyroyal gerçekten de Amerika'ya gitmiş miydi?

***

Birinci kitap kadar güzel olan ikinci kitapla sürükleyicilik sonlanmıyor. Kendinizi gerçekten de kitabın karakterleri gibi hissediyorsunuz ve sonraki bölüme geçmeden ben orada olsam ne yapabilirdim sorularına istemsizce cevap veriyorsunuz. Birçok şey yine birbirine bağlanıyor ve yeni kişilerle tanışıyorsunuz. Kitabın sonu size diğer kitap nerede dedirttiriyor ki onu da bir sonraki gün görebilirsiniz. :D


Kitap ile ilgili bilgiler:
Orjinal adı: Predator's Gold
Yayınevi: Günışığı Kitaplığı ya da ON8 Yayınevi





Her Güne Bir Kitap

19 Haziran 2013 Çarşamba

Yürüyen Kentler - Philip Reeve

Nükleer savaşların dünyayı tamamen değiştirdiği kentlerin tank benzeri makinelerin üstünde yer değiştirmek zorunda kaldığı ve büyük kentlerin küçük kentleri "yediği" bir zamanda Londra kenti de aynen bunu yapmaktadır. Kentlerin yürümesini sağlayan ve bunu Londra'da ilk olarak deneyen mühendis Quirke ise Londra'nın tanrısı ilan edilmiştir. Annesi ve babası Londra'daki katlardan birinin diğerinin üzerine çökmesi sonucu ölen Tom ise Londra'daki Doğa Tarihi Müzesi’nde düşük rütbeli bir çıraktır. Ayrıca Londra’nın ünlü baş tarihçisi Thaddeus Valentine’e hayran ve kızı Katherine’de (Kate) âşıktır. Bir gün Londra yediği kentleri ayrıştırırken Tom ayrıştırma bölümünde Valentine’in olduğunu fark eder. Onla konuşur ve daha sonra ona hayranlığı daha da artar. Ancak aniden bir kızın Valentine’e düzenlediği saldırıyı engellemeye çalışırken Londra’dan kızla birlikte “düşer”. Kız atladığında Valentine onu da iter. Tom buna inanamamaktadır.  Valentine iyi biriydi onu neden itsin? Ayağının takıldığını düşünerek kızın yanına gider. Tom kızın adının Hester Shaw olduğunu öğrenir. Kızın yüzünde kocaman bir kılıç yarası vardır ve bu onu gerçekten çirkin göstermektedir o da bunun farkında ki yüzüne bir eşarpla örtüyordu. Tom ona Valentine’in ne kadar iyi ve bilgili olduğunu ve neden onu öldürmek istediğini sorar. Kız çiftçi babası ve Valentine’le çalışan bir arkeolog olan annesiyle Meşe Adası denilen bir yerde yaşadıklarını söyler.  Ancak 7 yıl önce Valentine’in evlerine gelip annesiyle çalışırken yukarıdan tartışma sesleri duyar. Valentine annesine sürekli “MEDUSA’yı ver” diye bağırıyordu.  Annesi vermek istemeyince Valentine kılıcını çeker ve annesini öldürür. Hester’ın onu izlediğini fark ederek ona bir kılıç darbesi savurur ve yüzündeki korkunç yarayı hediye eder. Yere düşen Hester’ın öldüğünü sanarak kaçar.  Hester dışarı çıktığında Valentine’in babasını da öldürdüğünü görür ve o zamandan beri Valentine’in peşinde olduğunu söyler. Daha sonra da onu öldürmeme izin vermedi diye Tom’a çıkışır. Tom ise olanlara hala inanamamaktadır. Tom bundan sonra kıza yardım etmeye karar verir. Bu arada kızın bacağı yaralıdır ve yürümekte zorlanmaktadır. Tom Londra'dan düştükten sonra da Kate çok üzülür ve araştırmaya başlar. Sonradan ayrıştırma bölümündeki esirlere yemek tasarrufu amaçlı yemek verilmediğini onun yerine insan atığı verildiğini öğrenir. Ölen işçilerin ise özel bir yere gönderilerek iz sürücü yapıldığını öğrendikten sonra çok şaşırır. Bu arada Hester ve Tom sonradan Tezgezer adlı az nüfuslu bir kasabaya sığınırlar. Ancak belediye başkanı Wreyland onları para sıkıntısından dolayı köle olarak satar. Bu sırada kaçan Tom ve Hester, Anna Fang adlı birinin Jenny Hanniver adlı hava gemisiyle onla beraber kaçarlar ve Gökliman adlı havada duran bir kente inerler. Daha sonradan Anna Fang’in Mobillik Karşıtları birliğinin öncüsü olduğunu öğrenirler. Bu arada Shrike adlı bir iz sürücü (60 dakika savaşında ölü kişilerin bedenleri kullanılarak yapılan bir çeşit robot) onları takip etmektedir ve onları göklimana kadar takip etmiştir. Onları Gökliman'da yakalar ama Hester ve Tom kaçmayı başarır. Ama kaçarlarken Gökliman ateşler içinde kalmıştır ve inişe geçmiştir. Bir süre sonra ne kadar kaçsalar da Shrike onları yakalar ama üstünden bir kasabanın geçmesi sonucu ezilir ama ölmez. Ancak Hester ve Tom burada da esir düşer. Daha sonra buranın zorba belediye başkanı Tom'un Londra'lı olduğunu öğrenir ve ona "kibarlığı öğretmesini" ister. Hayalinin bir milyoner gibi yaşamak olduğunu ve bunu için de kibar olması gerektiğini düşünüyordur. Sonradan Tom belediye başkanının iniş yapmış Gökliman'ı yağmalayarak zengin olacağını öğrenir. Shrike yine onlara yetişir ama bu sefer onları esir alan adamları öldürür. Bu kaçış sizce ne kadar daha sürecek? MEDUSA'da neyin nesi? Bu mobil kentler bir gün sonlanacak mı?


Benim çok hoşuma giden bir kitap. Eğer bilimkurgu ve fantastik kitapları seviyorsanız bunu okumalısınız. Ayrıca dizinin 2. kitabı İhanet Altını da var. Onun özetini yarın görebilirsiniz.

Her Güne Bir Kitap - hergunebirkitap@hotmail.com

18 Haziran 2013 Salı

Jake Ransom ve Uluyan Sfenks

 Jake ve Kady'i zaten tanıyorsunuz. Calypsos'tan döneli üç ay geçmişti. Jake tekvando derslerine devam ediyordu ve seviyesini yükseltmiştir. Bir gün arkadaşıyla çalışırken bulundukları odaya aniden siyah bir araba çarpar. Arabanın sürücüsü yoktur. Jake durumu fark eder ve hızla arkadaşıyla dışarı koşar ve az sonra araba patlar ve alevler içerisinde kalır. İtfaiye gelir ve Jake İtfaiyenin arkasından geçip kaybolan adamı fark eder. Bu Morgan  Drummond'du. Adamın burada ne işi vardı? Yoksa arabayı o mu çarpmıştı. Daha sonra Jake bisikletine atlayarak eve gider ve bir terslik olduğunu fark eder. Evde aynı model siyah bir araba vardı. Jake sürünerek içeri girer ve bir adamın Edward Amca'ya tokat atarak annesinin babasına aldığı saati sorup duruyordu. Jake hepsi araştırmacı olan akrabalarının bulduğu şeylerin olduğu nadireler vitrinlerinin çoğunun kırılmış olduğunu fark etti. Neyse ki anne ve babasınınki sağlam duruyordu. Saati oradaki vazonun dibine saklamıştı. Jake telefonla yardım çağıracaktı ama telefon hatları kesilmişti. Aniden biri ağzını kapattı. Bu Morgan Drummond'du. Ona sakin kalmasını söyledi ve hırsızların oraya gitti. Hırsızlar kaçmaya çalışırken biri Jake'e takıldı ve düştü. Onun boğazına bıçak dayayarak arabaya doğru gitti. Morgan Jake'e ateş ederim korkusuyla bir şey yapamıyordu. Daha sonra Jake birkaç tekvando hareketiyle adamdan kurtuldu ama adamlar arabaya atlayıp kaçtılar. Sonra Jake ve Kady babasının saatini alıp incelemeye başlarlar. Saatin kapağında bir ankh vardı ve yarın bir Mısır sergisine davet edilmişlerdi ve ankh la ilgili gizemin orada olduğunu düşünürler. Müzeye gittiklerinde bu serginin sponsorunun da Bledsworth şirketi olduğunu öğrenirler. Bu şirketin amblemi Kral Kurukafa'nınkiyle aynıydı. Sonradan bir odaya girerler ve şirketin gönderdiği mumyalanmış şeye bakarlar. Rehber bunun ceset parçalarından oluşan bir tanrı figürü olduğunu düşünmektedir ama Jake ve Kady bunun ne olduğunu biliyorlardı. Bu mumyalanmış bir grakildi. Sonradan Kady kusma bahanesiyle herkesi odadan uzaklaştırır. Mumyanın gerisinde saatteki ankh'ın aynısı vardı. Jake oraya doğru giderken aniden mumyalanmış grakil onun bileğini tutar ve karanlığa doğru çekilir. Kral Kurukafa'nın sesi duyulur. Seni görüyorum... Şimdi bana gel... Jake daha da çekilir ama aniden diğer bileğine parlayan bir şey dolanır ve onu aydınlığa çeker. Aa burası Calypsos değildi bir çölün ortasındaydı ve asıl olduysa Marika Kady Bach'uuk Pindor'da oraya gelmişti. Kumda yürürken bir dinozor türü olan Velaciraptor'lar onlara saldırır. Aniden Prenses Nefertiti ve avcıları gelir ve onları kurtarır. Ama Nefertiti onları esir alır. Bu ülkenin çevresinde "Ulu Rüzgar" denen büyük bir fırtına esmektedir ve içinden geçmeye çalışan her şeyi parçalamaktadır. Ve bu Ulu Rüzgar'ı Uluyan Sfenks'in üflediğine inanılmaktadır. Gerçekten böyle miydi? Ulu Rüzgar'ın arkasında da rüzgar çıkmadan önceki şehrin Ankh Tawy'nin harabeleri yer almaktadır. Ayrıca bir kehanete göre onlar Calypsos'tan gelen kötü yaratıklardı. Nefertiti onları "uçan" (üstünde kauçuk bir balon var) bir gemiyle şehre yani Ka-Tor'a götürür. Nefertiti artık onlara biraz sempati duymaya başlamıştır çünkü gelirken grakile benzeyen yaratıklar onlara saldırmış ve onlar da yardım etmişlerdi. Ama burada Ka'nın Kanı adlı bir örgüt Nefertiti'yi kontrol altına alıyordu ve onlar artık Ka'nın Kanı adlı örgütün esirleriydiler. Bu şehirde Firavun 2 yıl boyunca uyumuştu ve o gün yeni uyanmıştı Nefertiti de onu karşılamak için gitmişti. Ancak firavunu uyutan zaten Ka'nın Kanı'ydı ve şimdi de onu öldürmek istemekte ve suçu Nefertiti'ye atmak istemektedirler. Zindanlarda Ka'nın Kanı'na öncülük eden Kree adlı biri ve bir cadı kantaşını ve alınlarındaki göz dövmelerini kullanarak Kral Kurukafa'yı çağırırlar. Kral Kurukafa ise sadece gölgesinden konuşuyordu buraya gelmemişti. Kral Kurukafa onlardan zamanın anahtarını isterler ve Jake onlara Kady'nin cep telefonun verir. Buna inanırlar. Daha sonra Jake'in tekvandosuyla zindandan kaçarlar. Bir odaya girerler ve burada Ankh Tawy den kalma şeyleri görürler. Odanın ucunda ise üç bölümlü büyük bir resim vardır ve bunların birinde elinde zümrüt gibi bir taşla şehrin üstünde duran annesi vardır. Annesi buraya gerçekten gelmiş miydi? Ankh Tawy'e gitmek zorundaydı. Peki Ulu Rüzgar'ı nasıl geçecekti? Babasının saati onu geçirmezse ne olacaktı?



Jake ve Kady'yi tanımıyor musunuz? O zaman serinin ilk kitabına gidin. Gitmek için tıkla.


Her Güne Bir Kitap hergunebirkitap@hotmail.com

17 Haziran 2013 Pazartesi

Jake Ransom ve Kral Kurukafa'nın Gölgesi - James Rollins

 Jake ve ablası Kady'nin annesi ve babası bir arkeoloji araştırmasına giderler ve ortadan kaybolurlar. Polisler çadırlarını basan haydutların onları öldürdüğünü düşünür. Daha sonra Jake ve Kady adına gizemli bir paket gelir. İçinden ikiye ayrılmış bir Maya sikkesi ve anne ve babasının defteri çıkar. Sonradan anne ve babasının buldukları kalıntıların sergileneceği bir sergiye anne ve babası adına sergiye sponsor olan Bledsworth şirketi tarafından davet edilirler. Ancak bu şirketin sahibi ve geçmişine dair korkunç şeyler vardır ve Jake ve Kady bu şirkete pek güvenmezler. Sergideki minyatür bir maya piramidine maya sikkesini yerleştirdiklerinde ise kendilerini karanlığa çekilirken bulurlar. Jake ise garip ve korkunç bir ses duyar. Kral Kurukafa'nın sesi... "Bana gel..." Karanlıktan kurtulduklarında ise kendilerini bir ormanda bulurlar ve aniden karşılarına bir T-Rex çıkar. Dinozordan kaçmaya çalışırken ise iki çocukla karşılaşırlar. Bu çocuklardan biri Maya bir kız(Marika) diğeri ise Romalı bir erkekti(Pindor). Bu nasıl mümkün olabilirdi? Jake dinozoru köpek düdüğüne üfleyerek uzaklaştırır ve çocuklar çok şaşırır. Dinozordan kurtulduktan sonra çocuklar onu yaşadıkları şehre yani Calypsos'a götürürler. Bu şehir Kukulkan Piramidi denilen bir piramit sayesinde bir kalkanla çevrelenmişti. Kalkanın sınırı olan Kırık Kapı'dan geçerken ise karşılarına bir grakil çıkar. Grakil insan suratlı kanatlı yarı insan gibi bir yaratıktır ve Kral Kurukafa'nın köleleridir. Calypsos'a geldiklerinde burada kırktan fazla kabilenin yaşadığını görür. Kızılderililer, Vikingler, Romalılar, Mayalar, Mısırlılar, Sümerler... Daha sonra Jake'in aklına aniden kaybolan kabileler gelir. Acaba tüm bu kabileler buraya mı ışınlanmıştı? Sonradan buradaki herkesin aynı dili konuştuklarını fark eder. Dediklerine göre Tüm-Dünyaca konuşuyorlardı. Piramit aynı zamanda bir çevirmen gibi işliyordu ve her sözcüğü Tüm-Dünyaca ya çeviriyordu. Daha sonra Kady ve Jake esir alınırlar ve Calypsos'un üç efendisine götürülürler.  Pindor Jake'in kullandığı düdükten bahseder ve bu efendilerin ilgisini çeker. Calypsos'ta her şey kristallerle yapılmaktaydı ve bunlar simyanın yapıtaşlarıydı. Jake ise bu düdüğün simya değil bilimle gerçekleştiğini söyler ve daha sonra onlara Kady'nin müzik çalarını gösterir. Sonra Kady ve Jake 'i farklı yerlere gönderirler. Jake üç efendiden biri olan Balam ve kızı Marika'yla kulede kalır. Kady ise vikinglerle kalır. Kady her zamanki gibi uyum sağlar ve viking kadınları nerdeyse ponpon kızlara çevirir. Jake ise Balam'ın yanında çırak olur çünkü bilimle simyanın ortak özellikleri vardı ve böyleye simya konusunda da bilgisi oluyordu. Sonradan Livia adlı bir viking yaralı olarak gelir. Kantaşından yapılmış bir ok karnına saplanmıştır. Balam kantaşının etkisini yok eder ama Livia'nın vücudunda hala küçük kantaşı parçaları vardır ve durumu kötüye gitmektedir. Sürekli o geliyor demektedir. Jake sonradan bu kantaşlarının Kral Kurukafa'nın eseri olduğunu öğrenir. Çıraklık eğitiminde Balam özel bir makine kullanır. Işığın ana renkleri gibi mavi ve sarı kristalleri birleştirince yeşil bir kristal oluşturan makine. Jake bu makinede fenerinin piliyle mavi bir kristali kullanınca mavi kristal yok olur ama aslında yok olmamıştır. Kristalin dondurucu etkisi pile geçmiştir ve fenere pili taktığında fener dondurucu bir ışık saçıyordu. Daha sonra olimpiyatların düzenlendiği bir günde üç efendi kaybolur. Bunun üzerine Jake pilleri kullanarak Livia'yı iyileştirir ve Livia uyandığı anda bugün Kral Kurukafa'nın saldıracağını söyler. Sonradan piramidin içindeki kristallerden birinin içinde gölgeler oluşur ve kalkan özelliğini yitirir. Karanlık çökünce ise her yeri grakiller sarar. Jake'in birşeyler yapması gerekiyordu. Ama ne? Ayrıca kafasında yüzlerce soru dolaşıyordu. Piramitte bulduğu babasının saati burada ne arıyordu?


Serinin ikinci kitabı için tıkla.


Her Güne Bir Kitap hergunebirkitap@hotmail.com

1 Eylül 2012 Cumartesi

İskambil Kağıtlarının Esrarı - Jostein Gaarder

  Ben Hans-Thomas ve babam Norveç’teki eski bir liman kenti olan Arendal’da yaşıyoruz. Annem kendisini bulabilmek için dünyaya açılmak istemişti. Biz de onu desteklemiştik. 1-2 haftaya döner diye düşünüyorduk ama anneme gideli yıllar oluyordu. Atina’ya gidiyorduk. Annemi orada arayacaktık.
Bir anlaşma yapmıştık babamla. Ben arabada uzun süre gidersek huysuzluk yapmayacaktım. Babam da arabada sigara içmeyecekti. Bu yüzden sık sık sigara molası veriyorduk. Babam da bu molalarda felsefe yapıyordu. İsviçre sınırında sadece tek pompası olan son derece esrarengiz bir benzin istasyonunda durduk. Küçük bir adam geldi yanımıza. Bir cüce ya da ona benzer bir şey olabilirdi. Babam ona Venedik’e giden en uygun yolu sordu. Cüce bir yolu gösterdi ve Dorf adlı küçük bir yerde konaklamamızı önerdi. Sonra yola çıkacakken bana bir kutu içinde büyüteç verdi. Bu sana Dorf’ta lazım olacak. Sonunda Dorf yönünü gösteren bir levha gördük. Dağa giden bir yola saptık. Oldukça ıssız bir bölgeydi. Az sonra hava karardı. Tam uykuya dalacakken babam “Sigara molası” dedi. İnip taze Alp havasını soluduk. Babam bir sigara yaktı ve gökyüzünü göstererek “Biz sıradan minik insanlarız evlat” dedi. “Eski bir Fiat’la Atina’ya gitmeye çalışan minik lego figürleriyiz. Hem de bir bezelye tanesinin üstünde. Dışarıda milyarlarca galaksi var. Her biri de daha da fazla yıldızdan oluşuyor. Kaç gezegen olduğunu ancak Tanrı bilir.” “Ben yalnız olduğumuza inanmıyorum evlat. Evren yaşam kaynıyor ama biz bunu hiç öğrenemeyeceğiz. Galaksiler birbirleriyle hiçbir bağlantısı bulunmayan yapayalnız adalar gibidir.” “Düşünsene astronotlar üzerinde yaşam olan başka bir gezegen keşfetse herkes müthiş şaşırır. Ama kendi gezegenlerinin varlığı hiç de şaşırtmıyor onları. “ Ertesi sabah uyanınca Dorf’a varmış olduğumuzu anladım çünkü bir yatakta yatıyordum. Pencereden bir göl görünüyordu. Dışarı çıkıp dolaşmaya karar verdim. Köy öyle küçüktü ki dolaşmam 5 dakika sürdü. Göz atmadığım tek yer olan ekmekçi dükkanına baktım. Vitrinin yanında içinde tek bir altın balık bulunan bir cam kap bulunuyordu. Bu turuncu balık herhalde ekmek kırıntılarıyla besleniyordur herhalde diye düşündüm. Birden akşam güneşi kaba vurdu ve cam kap pırıl pırıl oldu. Ve o zaman balığın sadece turuncu olmadığını fark ettim. Kırmızı, sarı ve yeşil renkleri de vardı. Sonra içerdeki beyaz saçlı yaşlı adamı fark ettim. Bana içeri gelmemi söyledi. Adam Norveççe biliyordu. Bana bir şişe gazoz getirdi. “Nasıl?” diye sordu. Ben de “Harika” dedim. Sonra “Bir gün bundan bin kat daha iyisini içeceksin “ dedi. Adama baktım sonra Arendal’ı falan anlattım ona. Oda Arendal’ın yakınlarında oturuyormuş. Sonra babamın çağırdığını duydum ve gitmem gerektiğini söyledim. Sonra beni durdurup dört üzümlü keki kesekağıdına koyup bana verdi. “Ama söz ver bana büyük olanı yalnız yiyeceksin. Ve kimseye anlatmayacaksın” “Tabii” dedim ve gittim.” Akşam fırıncının dediğini yaptım ve büyük üzümlü kekin içinden küçücük bir kitapçık çıktı. Kitapçığın yazıları okunmayacak kadar küçüktü. Sonra büyüteç aklıma geldi ve okumaya başladım…

Özeti yazarken bazı yerleri atladım ve sonraki bölümlerden alıntı yaptım. Bu hikayenin sadece başlangıcı. Hikayenin içinde başka bir hikaye daha var ve ben sizin daha çok bu hikayeyi beğeneceğinizi düşünüyorum ve okumanızı tavsiye ediyorum. 

Her Güne Bir Kitap hergunebirkitap@hotmail.com

28 Ağustos 2012 Salı

Mucizeler Adasına Yolculuk / Klaus Kordon

      Silke ve ailesi Almanya'da yaşıyordur. Annesi bir büroda, babası da sanayi de işçidir ve zarzor aldıkları sanayi içinde ufak bir evde yaşıyorlardır. Silke ağır bir hastalığa yakalanır ve doktor ailesine 2 yıllık bir ömrü kaldığını söyler. Bunun için de ailesi Silke'nin en büyük hayalini "yelkenliyle Büyük Okyanus'a açılmak" gerçekleştirmek üzere evlerini satıp bir yelkenli alırlar ve bu yelkenlinin adını BÜYÜKKANNE BREUER koyarlar. Afrika boyunca yelken açar ve Hint Okyanusu'nu geçerek Endonezya'ya ulaşırlar. Gerçi Büyük okyanus'a varamazlar ama yolda bir çok macera yaşarlar. Sonunda ıssız bir ada bulurlar ve adını "Kertenkele Adası" koydukları bu ıssız adada tam 6 hafta kalırlar. Silke kendini çok daha iyi hissediyordur. Mucize bu ya Silke'nin hayali onu iyileştirmiştir. Sanayinin dumanları onu hasta eden şeylerdi ve bu adada fabrikalardan bir eser olmadığı için Silke iyileşmişti. Silke'nin ailesi de artık sanayide kalmayacaklardı. Havası temiz sahilde Lübeck ile Ostfrizya arasında bir yere taşınacaklardı. Ayrıca geçimlerini sağlamak için orada bir "Cennet Bahçesi" adında bir lokanta açtılar...


Kitabın geri kalanını merak ediyorsanız kendiniz okumalısınız gerçekten çok güzel bir kitap. Ayrıca bu gerçek bir hikaye. Yalnız kitapta bazı şeyler değişik ama yinede aynı hikaye.

12 Ağustos 2012 Pazar

Haritada Kaybolmak - Vladimir Tumanov

    Aileleriyle birlikte sıkıcı bir kasabada yaşayan Chris ve Francis Alt kasabadan kente taşındıktan sonra yaşamları ummadıkları bir biçimde değişir. Sinemadan dönerken yağmura yakalandıkları bir akşam yağmurda ıslanmamak için girdikleri tuhaf bir dükkanda izinsiz yedikleri seneduks adlı "leziz" şekerler onları hızla yaşlandırmaya başlar.Tek bir kurtuluş yolları vardır. O da eski bir dünya haritasında beliren bilmeceleri çözmektir. Bilmeceler haritanın herhangi bir yerinde beliriyordu. Bu bilmeceler coğrafyayla ilgiliydi. Alt kardeşlere ilk başta kolay gözükmüştü ama haritayı gören muhabir Wrangler peşlerine takılınca işler kötüleşir. Ayrıca bilmeceyi çözemezlerse ömürlerinde tam 10 yıl gidiyordu. Hem haritanın bilmecelerini çözmek hem Wrangler'dan kaçmak hem de yaşlanmayla baş etmek işleri iyice zorlaştırır. 

Şimdi normalde buraya bakalım kurtulabilecekler mi? diye yazardım. Ama herkes mutlu sonla biteceğini biliyor. Önemli olan nasıl kurtulacakları. Bu "Nasıl?" ı merak edenlere tavsiye ederim.

Ayrıca aynı yazardan yine buna benzer ama matematikle ilgili bir kitap var. Adı "Kraliçeyi Kurtarmak" onu da okumanızı tavsiye ediyorum.

 Her Güne Bir Kitap hergunebirkitap@hotmail.com

7 Ağustos 2012 Salı

Sıra Dışı - Nora Raleigh Baskin

     Otizmli 12 yaşında bir çocuk Jason Blake.Kolları havada uçuşan, başı yerinde durmayan bir çocuk. Her sabah aklında anlamını bildiği ya da bilmediği bir kelime beliren (istifra, hakemlik vb.) biri. Ayrıca girdiği 'FilmŞeridi' adlı bir siteye düzenli olarak hikayeler yazıp gönderiyor ve o zaman kendisi olabiliyor. Aynı siteye hikayeler gönderen Ankakuşu rumuzlu Rebecca'nın ilk gerçek arkadaşı olabileceğini düşünüyor. Ama aynı zamanda onu göremeyi istemiyor hatta korkuyor. Rebecca'nın onun kim olduğunu değil onun otizmli olduğunu görmesinden korkuyor. FilmŞeridi'nin düzenlenen kongresine gidecek olan Jason, Rebecca'nın da geleceğini öğrenir...


Her Güne Bir Kitap hergunebirkitap@hotmail.com

13 Şubat 2012 Pazartesi

Hayalperest

 Elime bu 371 sayfalık kitabı aldığımda kapak resmi ilginç geldi. Önceden bu kitabın kapağına benzer olan kitaplar okumuştum. Ama hiçbirinin kapağı bunun kadar güzel ve etkileyici değildi. Kapakta bir çocuk silueti ve o siluetin içinde yıldızlar, gezegenler, gökadalar, kuyruklu yıldızlar yani kısaca evren vardı.
Hayalperestimiz Neftali çok şarkılı bir kıtada Temuco şehrinde yaşıyordu. Aklı hep başka yerlerde olmakla suçlanan Neftali yolda ona güzel görünen ya da ilginç gelen şeyleri toplayan ve biriktiren, kitap okumayı çok seven, sevgi dolu, matematik dışında dersleri iyi olan, yardımsever, arkadaşlarıyla pek oyun oynamayan, çelimsiz ve aynı zamanda hayalperest bir çocuktur. Babası onun güçlenmesini ve zamanını kitap okumak ya da gördüğü şeyleri toplamak gibi boş işlerle geçirmesini istememektedir. Bunlar yerine diğerleri gibi oyun oynamasını ve güçlenmesini istemektedir. Babası onun kendisi gibi tren yolunda çalışarak sıkıntı çelmesini istememektedir. Bildiği en iyi meslekler doktor ya da dişçilikti.  Neftali'ye hiç sormadan gördüğü tüm arkadaşlarına oğlum dişçi ya da doktor olacak diyordu.O nedenle Neftali ne zaman bir şey yapsa babası tarafından engellenmektedir.


plip-plip
plop
oyp, oyp, oyp, oyp
plip-plip
tin
tin
tin
tin
tin
tin
Sizce doğada yağmuru bile bu şekilde gören insan kim olabilir?

Neftali! Suyu kaşığıyla bulutlardan buzullara ve nehirlere taşıyıp aç okyanusu besleyen kimdir?



Sonra birden Neftali kondüktör düdüğünün tiz sesini duydu ve bu ses onu hayalinden uyandırıdı. Arkasını döndü. Babasının gövdesi kapı girişini kaplıyordu."Bu gerkesiz düşlerini bırak artık! Neden yatağında değilsin?"
"İşe yaramaz, sıska ve çelimsiz biri olarak mı kalmak istiyorsun?

"Ha-ha-hayır, baba"diye kekeledi Neftali.

"Annen de senin gibiydi. Kağıtlara bir şeyler karalayıp dururdu ve aklı hep başka yerdeydi"...


















 Neftali aslında ünlü bir şairin ön adı. Ve bu kitap onun çocukluğunu anlatıyor. 

Her Güne Bir Kitap - hergunebirkitap@hotmail.com

Tiny Book